Yansımanın Gölgesi

   “Kaybolan bir rüyanın fısıltıları, zaman geriye çekilmeye başladı…”

   Zihnimin durmadan dinlenen gerçeklerle, netleşen görünümleri tahlil eden o muhteşem esine bağlanması ardından, ben de hikayenin sonunda mutlak bir gaye bulacağını farz ederek; cümlenin henüz teşhis edilmemiş imalı sis bulutlarının arkasına, iradeli bir şekilde öznesinden uzak düşmüş örtük/semavi bileşenlerle kesişen fonksiyonel eşlemleri birer birer tanımladım ve tek geçirgen hatlı resimle titreşen mevsimin düzensiz lehçeleri ile ebediyen ilişkilendirilen istisnanın zirvesinde duraksayarak, uluorta tutuşturulan pervasız anahtarı usulca elime alıp; yükseldikçe çoğalan antik sesi hatırladım.

   Bütünleştirilmiş büyülü asanın parlak-zarlı yanılsamalarıyla pekiştirdiğim “ilham dolu” misli tesir altında eğilmiş optik sıradağları, karşıtını özümseyen sarmal sentez içerisinde araladığımdan beri; savunduğum mülhem diyarın elemental özelliklerinden izole edilmiş “imli-mistik yolculuğun” yorgun/aksak engellerinde kıvranan eliptik uyku tarlası boyunca yanarak -tamamen yok olana değin uyuşturulmuş saydam misinanın zemheri zemin üzerinde kademeli bir şekilde iyonlaştığı gibi- başucumda zarafetle dolaşan kuraldışı kalıpların ışığında soğrulmuş hisli/gizil ezgilerin silik ve sükunetli gölgelerini sembolik mısralarda madde madde yakalasam da; benliğimde cereyan eden rastlantısal maceranın yol açtığı bu zahiri skalada “mimli fay hatlarına” direnen sahirenin soğuk manzarasında işittiğim ıslak göz kapakları çevresinde yumuşak, zayıflatılmış sonlu/değişken döngüsel kelimeleriyle ahenkli ve çok ağır bir gök taşı eşliğinde derinliklerine daldığım o ruhsal kuyunun duyumsal olanaklarına dayanarak, vurgulu betimle benimsenmiş yerleşik ulamlarında bengi bengi savrulmaktayım sanırım.

   Dikte olan kum sarayında dışa vurmaksızın bekleyen pür-tedirgin alazın karşısında en metanetli yanımla yönetildiğim “doğurgan sansürün” sağır çağrışımlarında çığlık çığlığa bağırarak, tam kararında eritilmiş zeyil tılsımın alterik kadansta uyarılması için; bulutsu tuz ağıyla titreşen değersiz fırtınaları suistimal ettiğim süblim/iletken numaranın hor düşüncelerince bağıl ve bilinçaltında dağılmış ezoterik us kalıntılarıyla bezeli tozlu/hayali bir ağıtın yankıları eşiğinde sürüklenirken, enstrümantal leyimdem dökülen ihtiraslı ritmi tamamlayıp; bilendiğim şiirde bükülerek esrik bir kıyam yaratmaktayım.

   Muhtemel eserin gülümseyen eksik bir edatla belirtildiği, pasif tabanlı uzamsal nesnelerin kökleşen köhne yükünden kurtulmuş buğul/numen çevrimin peşinden gelen tüm o sözlü ve epizodik rezonansları temsilen tezahür eden irrasyonel mekan, izleğin genişletilmiş sır odacıklarına muhtelif kuvvetlerle çekildiği sırada; cezalandırılmış dual tanrıçanın gözyaşından yansıyan psişik nem damlalarının esaretinde yalınayak yalpalayarak gezinen “karanlık odaktarın” gökyüzüne serpiştirttiği şuursuz buz tutanağında bir tutam kül riyasıyla, kendi dar bunalımlarına çözümlenen bu fonetik minör dalın türetildiği amatör/nöral tınıda test edilmiş zahmetli ve tikel parodiyi sessizce mırıldanıyor olsam da; anlığın kararsız topraklarında yetişen tiz yanılsamanın gövdesine yaslanırken devinen “ideal sezgileri” küskün darağacında üstünkörü kavramlaştırıp, bilmediğim bir dilde kabuk bağladım.

-Asrın savaşı henüz başlamamıştı-

   Bir diğerine yasaklanmış türbülansın belleğinde not edilen sözde imla problemine münhasır aşkın/uğultulu rün diyagramında tutulduğum “kozmik tutum örtüsüyle” süzülürken; sindirilmiş sorgusuz günahkarın kovulduğu filarmonik masalda süptil tekerlemelerle karşılanmış “belirsiz ad aktarması” dahilinde filizlenen moleküler enerjinin korunumuyla, sürgün gün aktarı mağarasında gözlemlenen alşim/eziyetli cesaretle güdülmüş alegorik bir arı ve ruhuna işlenmiş nihai külliyattan beslenmekte olan salt-meridyen kovanın ihtişamlı kapısına meyalen çizdiğim “ontik tekerrür tapınağı” himayesinde büklüm büklüm örülen dışadönük fiilin gönlü el verdiğince çarpıtılmış iradeli bir sanıydı avangart endişenin argümanları.

   Özdeğine manidar katsayılarla yakınlaşan güzide oyunun tek bemollü açılışına hazırlanan majisyenin “efsunkar kehanetle” ulaştığı her şey tan yelinde asıl yaşam formuna evrilirken, reddedilen kafiyeli iyeliğin “yersiz akt değirmenini” akaşik işlemlere tabi tutarak gözde/tutsak teoremle taçlandırdığım ikonik düzenlemeyi amatör rüya günlüğünde barındırır ve şekillendirdiği yorgun sayede çözümlenen yörüngesiz imajör, sahibine satır satır anımsatırdı derinde resmedilen o atıl anıyı.

   Puslu/virtüöz deyimde birbirine karışan atomaltı as birimler nezdinde bağlanmış ormanın hiddetiyle oluşan bu cevheri muammanın ana teması ekseninde yüceltilmiş ve dilimin ucunda pesleşen eşitkenar mücevherin içsel bağıntıları yoluyla geliştirilmiş “kovaryans ley varyantı dizesine” uyumlanan mürdüm/tonal haritada devrik dönüşümlerle sönümlenmekte olan, anlamlı bir akımdı bilinçsiz hezeyanları maveranın. Açımlanan ardışık pencerelerin üst boyutlarda dalgalanmasıyla, mühürlenmiş isyankar noktalarda çarpışarak sadeleştikten sonra -aktarılan senfonik medcezirin etkisiyle tam olarak algılanamasa da- git gide kısalmaya başlamıştı gölgesini imleyen notalarım.

  Varlığını sağlamlaştıran çengelli olumlamadan istifade uyandırılmış spiral galaksiyi eğri/fonem ambiyansın huzurunda fethedip, güçlü elem piramidinin merkezinde konumlanmış metafiziksel bulmacayı çözerken fark edilen “ay kırı naguelin” elinden tutarak, ateş çarklarından kırılan sonul ifadelerin yönlendirildiği vakur enstantaneyi mevhum/payidar zerreden yansıtır; elbet zihnimde cereyan eden bu bilişsel tufanı da geç olmadan atlatırdım.

    Genellikle esen takım yıldızlarında yazılı sığ cebirsel harflerin süslü/yaldız kanatları, berceste gündönümünde neredeyse çıplak ve birleştirilmiş muğlak açılarla karşılaştığı o meçhul alemin görkemli astral bahçesine açılan “ıssız bir kan altarı” kaynağında yoğunlaştığım sedatif ipi boynunda taşıyarak -kendisine yakut geçitlerce rehberlik edecek varsayıp- askıda kalan biçemsiz şemaları gözünde canlandırdı mental/ahraz cadı. Yalınlaştırılan mecaz bir dönem dışında ismi nesiller boyunca hiç duyumsanmamış ve teoride perde perde parçalanmış kalbinin kor kapakçıkları zorlanırken, bitişiğinde kök salmış alaşımda öylece nadasa bırakmıştı yapraklarına nüfus eden duygularını.

    Ehlileştirilen erkin dalgınlıkta bestelediğim platonik tasımla kurulmuş “retorik bir baldaşım anında” aklından geçenleri suretsiz sairin “sihirli lambasına” ürkek benzeşimlerle anlattı ve uyurgezer trans altında gizlediği ayaz-atlı batıl parıltıyı yeryüzüne iade ederek, karanlık geceyi aydınlattı. Artık sabah olmalıydı…

   Unutulmuş ölümsüz nakaratların arasında bağdaştırılan cılız görünümlü imce, vektörel hece ölçüsüne indirgenmeden hemen önce mutlaka seviyeli bir redifle eşleşerek tamamlanır; istemsizce savuşturduğum ataklar sayesinde nüksederek kapanır “altıgen tırnakları” bu bölünmüş rüyanın. Ruhsuz seyir dehlizlerinde başıboş bir ifritle anlaşarak yarattığım üstel/kurgulu dünyanın vurguladığı o soğuk ve sırlı aynadan ayrışmakta olan dolaysız benliğin özgürleşmesine ise yalnızca son bir adım kaldı.

“Oluş ve yüksel benim sevgili canavarım…”