Sorun şu ki; başka cehennemlerin insanıydık. Aynı dili konuşmuyor; farklı tanrılara küfrettiğimiz yetmezmiş gibi, bir avuç günahı bile paylaşamıyoruz. Şimdi saçların elime karışıyor; Valhalla’da savaşıyor ve İskandinavya’nın kuzeyinde derin bir nefes alıyoruz. Nefsimizi defnedip mümkün olan her yerde sevişiyor olmamız, seninle aynı mezara girmemi gerektirmiyor:
“Sadece yalnız uyumayı sevmiyorum.”
Algıladıklarım ve zamanla arzularımla çelişen o eş güdümlü sanrıları nefes nefese seslendirirken; kurguların dışında kalan vurguları yolculuk boyunca sorguluyor ve hafızanda soyutluyorsun. Zincire vurulmuş o mülhem parkuru düşe kalka tamamlıyor, dikkatin rüzgarda savrulurken çok fazla şikayet ediyorsun.
Yine de zihnimi felç eden ısrara bağımlı moleküllere pervasızca hükmediyor ve güneşe aldırmadan umarsız bir karar veriyordu buz: “Kafatasından kımız içmenin hiçbir anlamı yokken, ona kemiklerimi bağışlayacağımı da nereden çıkardın Tanrı’m!” derken hoş bir kahkaha ve o koşullu yankısıyla meşhur bir kadın gölgesi suya düşüyor. Düğümlenmiş muammanın derinliklerinde boğulduğunda, o imlasız kuyudan nasıl çıkacağını hayal edebiliyor musunuz? Uyanmak için saat erken belki; ancak şimdi sen bacaklarını sonuna kadar açmış, göğsümün üzerinde dans ediyorsun.
Yüreğimin kıyısındaki gölde günah çıkartman ancak bir rahibi kandırırdı, neyse ki kanıyorum. “Kan, tindir!” diyor şair, bu kez anlıyorum. Oysa kan toprağı arındırmaz belki ama beni doğurur; kanıyorsun: Annem oluyorsun. Göğsüm kabarıyor, atım oluyorsun. Rüyalarında henüz işlenmemiş bir masalın hatırlanmasıyla ritüeli tamamlıyor ve celb ediyor parçalanmış efsun. Köklerinde kuşku uyandıran tüm bu antik mısralar bir köşede dursun;
“Kavuşmamızı hiçbir mezhep karşılayamaz, biliyorsun.”
Belirsizliğin rasyonel ritmine kendini kaptırmış, toprağa bazı simetrik şekiller çiziyorsun. Bilincinde zaman yavaşlıyor ve bizleri kör bir notayla karşılıyor bu kez mensur. Dalgalar yükseldiği sırada seğirerek dağılıyor; dinginleşiyor sessizce sur. Betimlendiğin kalem kozmik semadan keskin, esrik ve kum; döngüsel rakamlar geri sayımda buğu.
Böylece ruhani seremonim başlıyor ve dönüşüm sancısıyla buluşuyordu buhur. Bir pagan dönüyor etrafında, bir kahin kulağına fısıldıyor. Bir şeytan gülümsüyor aynadan, bir mektup uzatıyor: “Arkadaş kalamayız belki ama etimden bir parça yersen eğer, seninle akraba oluruz,,,” demeye kalmıyor; dudaklarından akan kan, zihnimin derinliklerine karışıyor…