Algıladığım her şeyi bilincimde resmettim.
Unutmak özümde olsa da, daha önce utanmak nedir bilmezdim.
Yasak meyveyi yediğim gün, bir nü sanatçısı olduğumu öğrendim.
Benim adım Havva! Soyunmak için dünyaya gönderildim.
Kim olduğumu hatırlamak için pençelerimi asla kesmedim.
Hayal gücümü törpülemek isteyen filozoflara nesnel küfürler ettim.
Ve dişlerimi kazıtarak içimdeki canavardan bir medeniyet inşa ettim
Benim adım Adem! Aşık olduğum kadını şeytana teslim ettim.
Karanlık tarafımla tanışıyorum şimdi…
İnayet özümde olsa da, ihanet nedir bilmezdim.
Fakat adını ben koymadım gölgemin, ona siz kötü dediniz.
Benim adım Platon! Mağaramı terk ettiğimde güneş tutulmakta idi.
Dış dünyada zihinden bağımsız bir kötülük var mıdır sahi?
Nereden baksan; “İçerideki de dışarıdaki gibi…”
Ruh ve beden ayrı olsa bile, şüphesiz aynı şeyin etrafında devinir.
Benim adım Descartes! Bir meditasyon sırasında varlığımla yüzleşmekteyim.
İçimdeki sönmeyen ateşi, bir havale sırasında keşfettim.
Bir nevi aşık olmak, varlık nakli gibiydi; güzel özetledin.
Yeni acılar çekebilmek adına, her gün hafızamı özenle temizledim.
Benim adım Prometheus! İlk sanrılarımı o gece gözlemledim.
İnsanlığın altından girip üstünden indim.
Anladım ki; “Aşağıdaki de yukarıdaki gibiymiş…”
Tüm varlığımı olumladıktan sonra, iyi ve kötünün ötesine geçtim.
Benim adım Nietczche! İşlemediğim bir cinayetten hüküm yedim.
Yılan zehrinden damıtışmış mürekkebim ve meddahlardan yadigar kalan kalemim.
Aklımın karıştığı her bir noktada evrendoğumsal bir hikaye betimledim.
Yaşam yolumun yarısında, geldiğim yere tekrar dönüyorum geri.
Benim adım Dante! Zihnin sarayımda bir cehennem hayal ettim.
Verdiğim savaşı kazanmak adına yeni bir dil keşfetmeliydim.
Kendinize yalanlar söyleyebilmeniz için yeni bir mantık geliştirdim.
Benim adım Aristoteles! Erdemi üç yerinden vurdum.
Ve defnederken hiç kimse fark etmedi.